29 Mayıs 2013 Çarşamba

Çocukluğum

Bahçeli müstakil bir evde, ufak bir kasabada  büyüdüm ben. Mahalle çocuğu idim. İstop ,taş sektirmece, kiraz ağacına tırmanma, arkadaşlarla tiyatro denemelerimiz, hepsi ama hepsi o bahçede geçti. İlkokulu eve yakın olanlardandım ben de. Öğle aralarında koşa koşa eve yemek yemeye giderdik. 11 yaşında yatılı okula başlayınca başka bir çevrede buldum kendimi. Ama evimiz hep bir kaçış ve dinlence noktası idi benim için. Hele ki bahçemiz, o elma ağaçları, muşmula, böğürtlen. Küçükken ne zaman kızsam küssem birilerine bahçeye kaçardım ben.Tek başıma oturur, otlarla oynar ve sakinleşirdim. Uzun bir süre, uyandığında kağıt paraya dönüşecek bu otlar dedikleri için, yastığımın altına o uzun yeşil  otları koyar, her sabah heyecanla yastığın altına bakar ve hayal kırıklığı yaşardım. Ta ki biri bana bunun masal olduğunu anlatana kadar. Dalından yerdik biz bütün meyveleri. Her şey taze idi. Organik diye bir kavram yoktu. Küçükken gözlemlediğim ilk şeylerden biri, sabahları uyanır uyanmaz annemin bahçeyi ve çiçekleri sulaması idi. Kahvaltıya başlamadan önce çiçeklerden başlardı sulamaya. Öncelik hep çiçeklerin, ağaçların, meyve ve sebzelerin idi. Evin dışı kadar içi de çiçekle doluydu. Hep toprakla uğraşırdı annem. Bahçe bellemek diye bir kavram vardı. İmece usulü, komşuların bahçeleri el birliği ile vakit geldiğinde bellenirdi. Ben elime alırdım bel i, 2-3 bel vurur toprağa, sonra arkadaşlarla fındık bahçesinden fındık çalmaya giderdik. Her seferinde de yakalanır ve amca tarafından kovalanırdık.Hıdırellez gelince de ateş yakılır üstünden atlardık. Sopanın ucuna mendili, bohça şeklinde bağlar, evlerin kapısını çalar, ufak hediyeler toplardık. Yumurta verirlerdi genelde. Tüm mahalle toplu halde pikniğe, denize giderdik. Herkes yiyecek içecek getirir ne varsa paylaşılırdı. Şimdi geriye dönük baktığımda aslında ne kadar güzel bir çocukluk geçirdiğimi görüyorum. Çok şanslıymışım aslında.O yüzdendir ki ne zaman bir yerlerde ağaç kesildiğini okusam içim cız eder. Mutlu bir çocukluk geçirmiş biri olarak, bir fidanı  ya da çiçeği dikmenin, yetiştirmenin ne kadar kıymetli, emek ve özen isteyen bir şey olduğunu bilirim. O ağaçlara balta vuran eller sanki benim çocukluğuma da balta vurmuşlar gibi hissederim. Güzel çocukluk anılarıdır bizi dimdik ayakta tutan aslında, var mı sizin böyle mutlu anılarınız?

2 yorum:

Seraptır adım dedi ki...

Evet var,hatta yazdıklarınızı okurken ben de kendi çocukluğuma gittim :) http://seraptutuncu.blogspot.com.tr/2014/05/hdrellezle-zamanda-yolculuk.html

Unknown dedi ki...

:) şanslıyız o vakit :)